28 Ekim 2010 Perşembe

ATATÜRK'ÜN ÖĞRETMENLERE HİTABI

“Muallime hanımlar ve muallim efendiler, bu irfan yuvası altında hepinizi bir arada görmekten ve hepinizi selamlamaktan çok memnunum.
Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir.
Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi bir diğerinden üstündür? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz. Bu iki ordunun ikisi de hayatidir.
Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değer ve yüceliğini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.
Bir millet, irfan ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferin köklü sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla mümkündür. Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun elde ettiği kazanımlar sönük kalır. Milletimizi geçek mutluluğa, kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve hayata götüren bugünkü idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce büyük, kusursuz, nurlu bir irfan ordusuna sahip olmak zorunluluğunda bulunduğumuzu inkar edemeyiz.
Arkadaşlar, asker ordusu ile irfan ordusu arasındaki birliktelik ve alakayı belirtmek için şunu da ifade edeyim, kıymetli bir eserden ordunun ruhu kumanda heyetidir deniliyor. Hakikaten böyledir. Bir ordunun kıymeti kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür. Siz öğretmenler, sizler de irfan ordusunun kumanda heyetisiniz. Sizin ordunuzun kıymeti de sizlerin kıymetinizle ölçülecektir. İstiklal mücadelesinde üç dört senedir düşmanı topraklarımızda mahvetmek için yaptığımız savaşla ordunun ruhu olan kumanda heyeti değerlerinin yüksekliğini nasıl ispat etmişse, bundan sonra yapacağımız yenilikler milletimize bir karanlık gibi çöken genel cehaleti mağlup etmek savaşında da irfan ordusunun ruhu olan siz öğretmenlerin aynı yeteneği ortaya koyacağınıza eminim.
Bu konuda size güveniyor ve saygı ile selamlıyorum.”

BEN BİR ÖĞRETMENİM

 Ben bir öğretmenim: Şu cennet vatana sevdalanarak çıktım yola. Edirne'den Kars'a, İzmir'den Van'a hudutlar dar geldi bu kutsal sevdama. Cehalete savaşım var, kafa tuttum cehalete, kötülüğe, tembelliğe ve geriliğe. Bütün yurdumda sevda kokuyor. İşte, yeni nesil geriliğe meydan okuyor. Doktor değilim, hâkim, avukat değilim. Patron, fabrikatör, bakan, başbakan değilim. Ben, ben bir öğretmenim. Doktoru da, hâkimi de, bakanı da, başbakanı da ben yetiştirdim. Ben Toros dağlarında yol veren oldum bazı zaman Erzurum'un soğuğunda titredim. Ilgaz dağlarında horon tepip oynadım. Beşinci mevsim olup dört ana renge boyandım. Bazı zaman yollarım Ege'ye düştü.

Aydın, Burdur,Denizli,İzmir unutmadım,Yunan'ı denize dökmek ne güçtü. Manisa'da efeleri gördüm, zeybek tutup oynadım.Erzincan'da Ninem Hatun, Antep'te Şahin'i andım. Ardahan'a varıp taa sınıra dayandım. Uzun geceler sonunda, bir keleş sesiyle uyandım. Sevgi çocuklarından bayrak çizdim gökyüzüne Ata'mın izinden giden, ben bir öğretmenim. Muş ovasında orak sallayan yurdumun garip insanı güneşte kavrulmuş başaklar diyarı genci-çocuğu-kadını-ihtiyarı, Elini ver bana mutlu olsun yüreğin uygarlığa susamış, ben bir öğretmenim. Ben bir öğretmenim. Bozok yaylasında çiçek açtım bazı zamanlar, Trakya'da güneş oldum karanlık geceler üstüne. Urfa'da baraj olup aktım. Harran Ovası çatlayıp kurumasın diye

Kırklareli'nin Milli İçeceği :HARDALİYE

Hardaliye, eski dönemlerde geleneksel yöntemlerle üzüm şırasını koruya¬bilme amacıyla geliştirilmiş ve sezonluk üretilen Kırklareli'ne has, hoş tat ve kokuya sahip, alkolsüz, özgün bir içecektir.

Hardaliyenin hammaddesi yaş üzümdür. Üzümün sıkılması ile oluşan şıranın bileşimine üzüm çeşidi, olgunluk durumu, iklim, toprak ve bağ özellikleri etkili olmaktadır.

Eskiden yalnızca son üzüm olan Papazkarası ya da Pamit üzümle¬ri kullanılırken şimdilerde daha çok Cardinal ve Alphonse cinsi üzümlerden yapılmaktadır.

Hardaliyenin üretimi üzümlerin iyice olgunlaştığı bağ bozumunun başladığı Ekim ve Kasım aylarında yapılmaktadır.

Saplarından ayrılan üzümler hafifçe yıkandıktan sonra fazla parçalanmadan tabanından 10 cm kadar yükseklikte musluğu bulunan meşe bir fıçıya bir kat üzüm, bir kat taze vişne yaprağı ve parçalanmış siyah hardal to¬humu olacak şekilde fıçı ağzına bir karış kalana kadar döşeme yapılır. Üzerine üzümlerden süzülen üzüm suyu ile şıra tozu dö¬külür. Bir gün arayla iki kez fıçının altındaki musluktan şıra alınıp yeniden fı¬çının üzerine dökülerek devir işlemi yapılır. Hardaliye 20-25 °C civarındaki ortamda 20 günlük bir fermentasyondan sonra süzülür ve içilebilir duruma gelir.

Laktik asit içerdiği için kroner kalp hastalıkları ve tetikleyicilerinden koles¬terole karşı etkindir. Bağışıklık ve sindirim sistemlerinin güçlenmesinde yardımcıdır. Kanser engelleyici radikal¬ler içerir.

Atatürk Kırklareli'yi ziyaretinde ikram edilen hardaliyeyi çok beğenerek “Bunu milli içecek haline getiriniz.” demiştir

8 Ekim 2010 Cuma

BAĞLANMAYACAKSIN

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…

                                               Can YÜCEL

7 Ekim 2010 Perşembe

kayıp zaman

koyvermek istiyorum hayatı
olduğu gibi yaşamak
akıntıya kapılmak
direnmek istiyorum dalgalara
vurgun yemek istiyorum belkide
savrulup gitmek belirsizliğe...

sonra yeniden
yaşamak istiyorum hayatımı
tüm benliğimle öylece
ve de özgürce ...